Gündeminin hızına yetişemediğimiz yalnız ve güzel ülkemiz..Şeytan size de diyor mu bazen, al çantanı çık git, bakma arkana..Ama işte insanın öbür yanı..
Kişisel olarak kirlenebilir insan..Zaman zaman lazım da belki. Peki, etrafa saçmadan, pisliğe batmadan yaşamak..Evliya olmaktan bahsetmiyorum ya..Sade,basit, kendi halindeliği söylüyorum..Bu kadar mı zor? Ne ara bu hale geldi dünya, ne ara düştük bu çukura? Bu kabullenişi nereden öğrendik peki? Düşünüp içinden çıkamadığımda, önce bir kendimizi temizleyelim azizim diyorum..Bir hesaplaşalım,bir tatlı huzur bulalım önce içimizde..Pencerenin önünde dur bakalım biraz..İçerisi güvenli, bir izle bakalım..Ama her an çantayı alıp çıkacak gibi.
İşte bu düz ovada, bozkırda, ömrümün yaşanabilir halini ancak bu kadar uzatabilirim,bu kadar yetebilirim biliyorum..
Ömrümü Böyle Uzatıyorum
ağaçları suluyorum durmadan
ışığın ve rüzgarın peşinde
uzun yürüyüşlere çıkıyorum.
yerimi çocuklara veriyorum
parklarda ve otobüslerde
çocukları büyüklerden çok seviyorum.
bir genç kızın halka halka gülüşü
duvar diplerinde soluklanan ihtiyar.
aynı hazzı veriyor aynı yalınlıkla
gökyüzünü biçimleyen bulutlar.
eğiliyorum toprak, eğiliyorum sular
bir kıyısız zamana kanat vuruyor
üzerimden uçan bütün kuşlar.
dört mevsim bire indi uzaya uzaya
iyimser, geniş, dingin ve turuncu.
kimseleri kıskanmıyorum artık
kimselere gücenmiyorum
gerilerde kaldı, çok gerilerde
hayatın yüreğime verdiği acı
ışıklı vitrinlerin gövdemdeki kırbacı.
yeni bir gülümseme edindim yüzüme
bozkır sabrında ve tenime yakışan.
insanların çevremde açtığı yalnızlığı
yine onlarla doldurmak için
güneşle birlikte çıkıp yataklardan
ayışığı ile dönüyorum evlere
azalan ömrümü böyle uzatıyorum.
Şarkıyı ve şiiri, her zaman olduğu gibi öncelikle Mikroş ekibine, hayatı öğrendiğimiz İzmir sokaklarına ve gazete sayfalarına, şehrin kötü şeyleri de yazabilen iyi çocuklarına, sevdiklerimize adadık..
Sevgililer Günü’nde sana ne mi aldık sevgili okuyucu; Şapkamız dolu çiçekle…
Onların, yani sizin hayatınıza
Şarkılar girmiş, şarkısız edemiyorsunuz
Şarkılar yani barış, yani gökyüzü
Yani bazan burun buruna geldiğiniz köşebaşlarında
Sonra usul usul, yavaş yavaş kaybettiğiniz
Yani dost geldi gelecek, sevgili sevdi sevecek
Yani yaşamak adına, güzel düştüğü olan
Şarkılar, yani yanıldığınız………
Kimi zaman sizi de olur mu ‘zamanı’ boşa harcadığımız hissi. Neyse ki sonsuza dek sürmüyor bu his ya da sonsuza dek sarhoş kalmıyoruz. Yoksa nice olurdu halimiz. Miss Li sahne adıyla sesini duyuran Linda Carlsson’ın seslendirdiği ‘Forever Drunk’, ne de güzel anlatıyor ki Grey’s Anatomy adlı dizisinin de müziği de oldu. Hayatın da rüyalardan oluşmadığını öğrendiğimize göre, Forever Drunk diyorum arkadaş…
FOREVER DRUNK
I am stumblin’ out of bed With an aching head Hip hurray’s and yesterdays Seem so far away I’ve been wasting my time Trying hard to ease the troubles of mine Yes I’ve been wasting my time All those lonely nights Sun goes up and sun goes down I can’t feel the beat and I can’t hear the sound Round an round all this killing No I just can’t stay forever drunk Mirror mirror on the wall Where did the good times go Mirror mirror I don’t know What I’m living for So many nights Stumblin’ home like a lost little child So many days Curtains keeping the light away Sun goes up and sun goes down I can’t feel the beat and I can’t hear the sound Round and round allthis killing time No I just can’t stay forever drunk When I was seventeen My heart was pure and my heart was all clean But at twenty-three I knew nothing’s what it seems, life ain’t a dream Sun goes up and sun goes down I can’t feel the beat and I can’t hear the sound Round and round all this killing time No I just can’t stay forever drunk
Evet, bugün ilk yardım günüm. Semih’le Canan ayrılmışlar… Semih’le buluşulacak, erkek erkeğe ağlaşılacak. Semih’in ölçülü içip kendisini dağıtmamasına dikkat edilerek “Hoş çocuksun lan Semih, sana kız mı yok hocam” muhabbeti konulacak. Duruma göre mevzu ‘Fenerbahçe, Kürt realitesi, Sosyal devlet, ABS fren sisteminin nimetleri, Ucuza elden düşme araba, Çok içince karaciğere ne oluyo’ gibi geyiklere kaydırılacak. Semih biraz kendini ve Canan’ı unutacak. Ertesi gün için ‘Başka karı’ planları kurulacak. Eğer Semih fazla kaçırırsa, gecenin ilerleyen saatlerinde ‘bir çılgınlık yapmaması için’ yalnız bırakılmayacak, boş yatak ve bir kusma leğeni tedarik edilecek. Bildiğimiz şeyler yani. Üstelik ben bu konuda birçok arkadaşını topluma kazandırmış tecrübeli heriflerden biriyimdir…
Semih “fondip” dedi. Bakın burası çok önemli; ilk fondipe katılabilirsiniz. Çünkü kendisini yalnız hissetmemeli. Ama sonraki fondiplere asla… Bardaklar fondiplenip gövdeye iner inmez, terk edilen mağdur üzerinde derhal çalışmaya başlayıp hızla geyiğe girişmelisiniz.
Rakı kadehini kaldırdığımız gibi yuttuk. Sonra ben yüzümü ekşiterek ağzıma bi domates atıp, “Bak oğlum Semih, boşa gözünde büyütüyosun. İlk ayrılan siz misiniz lan… Bak sağlıklı, yüzüne bakılır bi çocuksun. Dünyada bi tek Canan mı var yani?” dedim. Semih gülmeye başladı. Gülmesi iyi bişey tabi. Neydi o ilk geldiğindeki surat. Ölü balık gibi bakıyordu insana… Şimdi gülmekten yere düşecek herif. Birazdan gülmekle ağlamak arası bi sesle “Ceketinin kolu cacığa giriyo lan” dedi… Hakkaten… Ani bir hareketle öbür kolumu da cacığa daldırıp; “Olsun lan, öbürü de girsin anasını satıyım” dedim, “Yeter ki sen gül”… Gülsün tabi. Hayatta Semih gibi kaç tane insan kaldı ki. Sağlam çocuktur, öyle olur olmaz ekmez insanı, başın sıkıştı mı yardım eder. Ayağa fırladım; “Gel ulan, sana sevgi gösterisinde bulunucam” Elimi bikaç kez omzuna vurdum. “Yalnız değilsin lan, biz de ayrıldık ya… Gel kırık kalpler kulübü kuralım” dedim. “Fondip” dedi. Demese iyiydi…
Gözüne bişey kaçmış ayağıyla ‘Erkekler ağlamaz’ tribine limon sıkıyor. Ben de ‘ona bakmıyor’ pozisyonunda masadaki muma kürdan saplıyorum… “Semih abarttın ama haa” dedim. “Abi çok arabesk oluyosun lan salya sümük… Silkelen oğlum, kendine gel.” Derin bi iç çekip, “Siktir lan” dedi… Makineli tüfek gibi “Senin Mine gittiği zaman böyle demiyodun ama… Kolay mı, hani birlikte ev yapıyorduk? Hani sizin Bo Derek/İzzet Altınmeşe kırması çocuğunuz olacaktı? Ağlaşa ağlaşa bindirdin karıyı uçağa, gazladı gitti” deyiverdi. Aferin sana Semih… İyi… İyi bok yedin… Gözümün önünden bir çift mavi göz geçti, sarı saçlar ördüm, balkonda sardunyalara su verdim, sınıfta kaldım, dayak yedim, bir sürü resme baktım… Sonra… Sonra Semih mi ‘Fondip’ dedi yoksa ben mi dedim?.. Bir durup bir döndü her şey. Bir ara taksimetrede 650.000 yazıyordu… Ağzıma gazozdan şelaleler aktı, anneannemi gördüm, ayva kompostosu yapıyordu… Bazen kırmızı leğen… Ağlıyor muyum, yüzümü mü yıkadım, çok mu şey kaçtı gözüme?..
Uyanırken zıplamışım… Semih “Leğeni kapıyım mı hocam?” diye sordu… Canan içerde bana sade kahve yapıyormuş. Daha gazoz ister miymişim, ya da soda?.. Dün ben çok kötü olunca Canan’a telefon açıp yardım istemiş. Böylelikle barışmışlar. Canan da pişmanmış zaten. Beni var ya beni, o kadar çok seviyorlarmış ki… Eh yani… Semih’e “Adi inek” demek istedim, ağzımı açacak gücüm yoktu… Gözümün önüne bir çift mavi göz örttüm, sızdım…
Atilla Atalay
* Hatırlıyor musun..
ilk günlerdi daha. Hani senin canının çooook yandığı günler. Çılgınlar gibi konuşuyordun ve hep O’ndan bahsediyordun tüm konuşmalarınızı baştan baştan baştan alarak. “İyiyim ben, iyiyim” diyordun sürekli yalanına inanmak istercesine.. Elinde sürekli bi şarap şişesi, “Ben geldiiim” diye çalıyordun kapıyı. Sana “Geçecek…” demek yerine bu minik öyküyü okumuştum…
Neyse ki geçti gerçekten. Hatta şimdi çok da güzel geliyor sesin manzaraya karşı yemek yaparken mutfakta. Ve ben senin için çok mutluyum 🙂
Bırakın beni gideyim / gitmek istediğim yer deniz kumundan..
Şu anda ofiste, arabada, evde bu cümleyi benimle birlikte tekrarlayacak pek çok kişi tanıyorum…
Cenk Taner’in sözleriyle hepimizi dövdüğü bu şarkıyı dinlerken aşağıdaki sözlerle de eşlik edin lütfen.
Bırakın beni gidiyim
Gitmek istediğim yer deniz kumundan
Oraya doğru fazla gidersem
Buraya dönmem coğrafya gereği
Tek kişiyim ben hala
Kendimi zenginden sayarak
Gençliğimden birşeyler sakladım
Düşsel faizlerimle geçindim
Eksiğim bu yüzden
Herşey güzelmiş sonunda
Hatta bozgunlar bile
Aşk istiyorduk ağızdan damardan
Gözler parlasın soluk açılsın
Tek kişiyim ben hala
Ayıldım düşlerimden daha dün
Hiç uğruna üzüldüm
Çarşılara süzüldüm daha dün
Tek kişiyim ben hala
Ayrıldım dünlerimden daha dün
Para verdim bişey aldım
Sana baktım sen bilmezsin
Taksimden kadıköye dönmek için
Günlükler okuduk hep onaylanmak için
Geceleri bir yanım hep gitmek istedi
Ama buradan başka gidecek yer yoktuki
Zaman aralığını süpürmeyi unutma ben yokken
Başka türlü bir hayatta bilmezdik zaten beraberken
Tek kişiyim ben hala
Bütün o sankiler beynindeki cankiler
Bitmeyen eskizler bitmezler
Aldattın beni kendi kendinle
Mecburi hizmetteyken ben yaşam bölüğünde
Tek kişiyim ben hala
Ayıldım düşlerimden daha dün
Hiç uğruna üzüldüm
Çarşılara süzüldüm daha dün
Tek kişiyim ben hala
Ayrıldım dünlerimden daha dün
Para verdim bişey aldım
Sana baktım sen bilmezsin
Aradım seni savaş meydanında
Sonrası eve dönüş ki yalnızlık dahildir içine
Bugün ayın kaçı, günlerde ne? Hep bir koşuşturmaca içindeyiz.. Sizce de saniyeler -kendisini takip ettiğimiz anların dışında- çok hızlı akmıyor mu? Hoş gerçi bu durum Einstein’ın Görecelik Kuramı ile bilimsel olarak kişiye göre değiştiği kanıtlandı… Sizi bilmem ama bu aralar benim için vakit olması gerektiğinden daha hızlı geçiyor.
Yıllar önce Bülent Ortaçgil’in Çekirdek kayıtlarında dinlediğimiz ardından Eski Defterler’de yeniden önümüze konan ve haftanın günlerini anlattığı bu şarkısı geldi “bugün günlerden ne” diye düşünürken.. Haftanın günlerinden bahsederken, “Her son bir umuttur, her başlangıç bir kuşku…” diyerek tokat atmayı eksik etmeyen sanatçı, şarkıda yazacak birşey bulamadığı gerekçesiyle Cuma’dan hiç bahsetmemiş…
Aslında sadece memurların değil, rutin içindeki herkesin şarkısıdır Ortaçgil’in söylediği..
siz de dinlerken usul usul yerinizde mi sallanıyorsunuz☺
Sözleri
Pazartesi acımasız,pazartesi sıkkın Hep aynı şerkıyı söylemekten bıkkın Bir masanın kenarları gibi,buluşmazmışız öyle derler Oysa bütün masalarda dört köşe var Umarsız ve umursamaz günler,gözlerde bir habersizlik var..
Salı,çarşamba çok uzun..Salı ,çarşamba sonsuz Hiçbir işe yaramazlar sensiz Bir ağacın yaprakları gibi,özgürmüşüz öyle derler Oysa bütün yapraklar aynı kökten çıkar Umarsız ve umursamaz günler,gözlerde bir habersizlik var..
Perşembe kadar güzelsin,perşembe kadar hızlı Her daim bir cümbüş arasında gizli Bir yıldızın köşeleri kadar,uzakmışız öyle derler Oysa yakından bakınca yıldızlar yuvarlaktırlar Umarsız ve umursamaz günler,gözlerde bir habersizlik var..
Cumartesi,cumartesi sanki bir kış sonrası Küçük renkli bir sofrada,sabah kahvaltısı Bir katarın vagonları gibi özelmişiz öyle derler Oysa bütün vagonlar aynı raydan gider Umarsız ve umursamaz günler,gözlerde bir habersizlik var..
Her son bir umuttur,her başlangıç bir kuşku Eğer günlerden pazarsa,arife keyfi Bir meyvanın çekirdeği gibi atılmışız öyle derler Oysa yaşam meyvadan değil çekirdekten çıkar Umarsız ve umursamaz günler,gözlerde bir habersizlik var..