Ne zamandır dinlememiştim.
Güzelmiş.
Diardi
Yakın zamanında yapılan bir televizyon röportajında Özdemir Erdoğan’a sordular: “Hala en sevilen ve söylenenler arasında bu kadar çok şarkınız olmasına rağmen neden klip çekmiyorsunuz eski şarkılarınıza?”…
Cevap çok güzeldi: “Bu şarkıların nasıl yapıldığını anlatmalıyım sanırım size küçükhanım” dedi Özdemir Erdoğan. “Çok okurduk biz. Okur, okuduklarımızı birbirimizle mutlaka paylaşırdık. Sadece Türk sinemasını değil, dünya sinemasını takip ederdik. Şiir değildi tek ilgimiz şarkı sözü olur diye. Romanlar, bilim, felsefe… Doğa yürüyüşleri yapmaya bayılırdık. Piknikler, akşam yemekleri hep beraber. Akşamları bir araya gelir, pikaba bir plak koyardık. Bir köşede birileri müzik üzerine konuşurken diğer köşede birileri o müziğin verdiği ilhamla söz yazar ama ekran olmadığı için hepimiz o şarkıyla kendi hülyamıza dalardık. Herkes kafasında kendi aşkını yaşardı, hayal kurabildiği kadar… Şimdi bakıyorum da, klipte şarkıcı sevgilisine olan aşkını anlatıyor. Arkasında biri sarışın, biri esmer, biri kızıl saçlı üç birbirinden güzel hatun dans ediyor. Kim inanır o şarkının meçhul sevgiliye yazıldığına?!”
Diardi
Herkesin gökkuşağı kendine! Yağmurun yorgunluk kahvesi belki de… Belki de güneşin müjdecisi bu gökkuşakları…Baharın yola koyulmasının izleri… Leylak kokuları içinde… Ezginin Günlüğü’ne kulak verince dallara bahar iniyor.
Destina..!
su uyandı sen uyanmadın aşk olsun
salınıp çık, içine bahar dolsun
ne bu dünya böyle kalacak, ne geçmiş ziyan olacak
açacak akşaklardan, mor leylaklar
gecelerden çiy düşmüş dallarına
dile gelmiş o dilsiz sevdalar
ışığın var mı, yak biraz, aydınlansın gecemiz
açayım deli gibi uyansın bu bahar
hişt hişt
hişt hişt
leylaklar açmış gördün mü?
dallardan bahar inmiş duydun mu?
karanlığın içinde bir ışık var
mor mor mor leylaklar
uyan gönlüm haydi perdeni aç
çilen doldu kafesinden kaç
uyan gel uykudan, dünya aşk görsün
hişt hişt
hişt hişt…