Atlanan eşikler önemlidir ya hayatta. Açılan ve kapanan kapılar da öyle. Hele kitapsız yazarın dediği gibi kapı kapanırken duyulan o “çıt” sesi bazen her şeyden önemlidir. Hatırladığınız tek ses olur diyaloğun tek kelimesini hatırlayamazken. “Fakat Müzeyyen, bu derin bir tutku..” Tutku mu, aşk mı, ilişki mi? Hadi bir tanımlamaya çalışın bakalım neler dökülecek… Sizin tercihiniz hangisi olurdu?
benim türküm yangın yeri sevgilim sesli konuş söyle ben türkü söylerken sıkı bassınlar yere yağmurlu bulutları tepelerinde taşısınlar söyle benim gecelerim tepeleme ısırganotu sevgilim dur durak yok bana bu bahar akşamlarından toprak deniz ve kadın kokularıyla dövüyor da kapımı bir karası aşıyor duvarı kahrolası karanlık kibriti çakılmış sigarayım nerede dudakların barut dumanıyla islenmiş belki kararmış saçların çekincesiz yıkanırsın deli çılgın akan sularda sular hırçın sular arsız ben ellerimle yapayalnız kovalanmışım çocukça düşlerimden taşa tutulmuşum balıkları oltada bir deniz gibi ayağa kalkmışım delikanlıyım yıldızsız gecelerde düşlerine kıran girmiş sensiz kupkuru bir dalım güneşin gözüne batan grevsiz işçiyim de ocağı tütmeyen evim öğretmenim diline sözcük sözcük yasak vurulmuş çocuğum elinde bir balon bulut bir dolu umut benekli balonlarım sonra bir varmış bir yokmuş benim türküm yangın yeri sevgilim sesli konuş