RSS

Aylık arşivler: Ağustos 2013

Kızım Amy…

“Blog da arkadaşlara yağ çekme platformuna döndü” diyeceksiniz ama benim güzel işler yapan arkadaşlarım amy kitapvar ve ben bunları yazdıkça mutlu oluyorum. Biri kitap yazar, biri kitaplara güzel kapaklar hazırlar, biri güzel kitaplar çevirir Türkçeye.. İyi şeyler bunlar, insana mutluluk veren şeyler. Hele Güneş’in yaptığı…

Hani olur ya iş yeri ile duygusal bağınız pek yoktur ama orda çalışan bi kişi vardır ki, onun ofiste olmadığı gün ızdırap olur! Güneş de benim için O’ydu. İdi diyorum zira beni terk etti, gitti. Gözünü sevdiğimin zekası ve becerisi işte, kafasının attığı noktada kendine iş yarattı ve ben arkasından hayranlıkla bakıp kaldım. “Yemişim milletin kaprisini, bürokrasisini. Otururum evimde, çeviririm kitaplarımı, hem keyfime bakarım hem işimi yaparım” dedi. Yapıyor da.

Son çevirdiği kitap Kızım Amy. Hani şu bizim 27’ler kulübünün son üyesi küçük kızın babası Mitch Winehouse’un Amy’sini anlattığı kitap. Bugün Vatan Kitap’ta Kızım Amy ile ilgili bi yazı okurken şöyle bir cümle gördüm ve gözüm doldu resmen: “Çevirmen Güneş Demirel’in de önsözünde dediği gibi…”

Ne mutlu bir şey bu yarabbim!

Diardi

 
Yorum yapın

Yazan: 29/08/2013 in Muzik

 

Etiketler: , , , , , , , ,

My Confession – Danny Vera

Birisi

Bir şey var aramızda,nahit ulvi akgun
Senin bakışından belli
Benim yanan yüzümden.
Dalıveriyoruz arada bir
İkimizde aynı şeyi düşünüyoruz belki
Gülüşerek başlıyoruz söze.

Bir şey var aramızdaOnu buldukça kaybediyoruz isteyerek.
Fakat ne kadar saklasak nafile,
Bir şey var aramızda,
Senin gözlerinde ışıldıyor,
Benim dilimin ucunda.

Nahit Ulvi Akgün

 
Yorum yapın

Yazan: 27/08/2013 in Muzik

 

Etiketler: , , , , , ,

Lonely No More – Rob Thomas

rob thomas

’99 yılında Santana’nın Supernatural albümü ile tanıştığım isimlerden biri olan Rob Thomas bu aralar yine pek bir çalıyor radyolarda. Lonely No More elbette bir Smoot etkisi yaratmasa da bedende, “Ne çalıyormuş bakayım bu radyo?” diye merak ettirmeyi başarıyor. Pazartesi sabahını biraz hafifletir belki…

Diardi

 
Yorum yapın

Yazan: 26/08/2013 in Muzik

 

Etiketler: , , , , , ,

Palyaço…

Fotoğraf: hayatakarken.com

Fotoğraf: hayatakarken.com

Gecenin bir körü şimdi zaman! Kimin yazdığını bilmiyorum bu şiiri Turgut Uyar diyorlar ama emin olamadım. Sadece Osman Sonant’ın seslendirmesiyle bi farklı tat verdi bana. Belki pazartesiye daha çok var. Ağlamak için zaman hiç olmayacak. Arada bi gözlerin sulanması hariç…

 

Palyaço i.
kaç kişiyi öldürdüm düşlerimde
kaç kilo çekerdi yalnızlık
kaç kere ezildim altında
yaz yağmurlarının
belki de palyaçolar ağlardı pazartesi sabahları
her sirk geldiğinde ağlamaklı olurduk
hep ağlamaklı olurduk gülünecek halimize
kim sevmezdi çiçekleri filan
“ben sevmezdim” dedim, “yalan” dedi
bunu palyaço söyledi,
palyaço söyledi ben yazdım
yazdım, yazmasam ağlayacaktım
herkes ağlarmış biraz, ben de ağladım
sırf bu yüzden mi ağladım
alçaklık gibi bir şey oldu bu biraz
biraz birazdım her şeyden
dün biraz sinirlenmiştim mesela
yarın bir kadını seveceğim biraz
biraz biraz kör oldum bügünlerde
ama rakı kadehlerini boşaltmayın
eksilmesin hiçbir şey
hiçbir şeyden dahi olsa
kalsın biraz
ii.
umursamıyorum yılgınlığımı filan
çünkü sessizce yaşanmalı her şey
bir devrim sesszce olmalı mesela
ve her sözcüğüne inanmalı bir palyaçonun
bir palyaço neden yalan söylesin ki
ben palyaço olsaydım söylemezdim
marangoz olsaydım da söylemezdim
ben insan olsaydım yalan söylemezdim!
hem nereden çıkardınız palyaçonun yalnızlığını
kaç kilo çeker ki bir palyaço
hem neden yüzüme vuruyorsunuz
bir çirkin ördek yavrusu olduğumu
gocunmam ki ben, ben gocunmam
bir palyaço ne kara gocunmazsa
o kadar, o kadar gocunmam işte
rakı doldurun! eksilmesin
iii.
bitmedi, yazacağım daha
yazmazsam ağlayacağım çünkü
alçakça olacak biraz
hem biz o zaman kimdik ki, nerelere giderdik
her sokakta biraz daha eksilirdik
bilirdim, geceleri puslu puslu olurdu bazen
bazen birisi fısıldarmış gibi olurdu
“duyamadım”, derdim, “tekrar et!”
sessizliğe bürünürdü o vakit her şey
sokaklar daha bir puslu
palyaçolar daha bir ağlamaklı olurdu
ve ben daha bir alçak olurdum
ağlardım biraz
hem sen kimsin, çekiştirme diyorum
hatta kuyruğuma basma diyorum
acıyor, tırmalarım,-
diyorum
kahrol, kahrol!
diyorum
iv.
geçen gün yüzüme rastladım bir ilan panosunda
korktum birden, kusacak gibi oldum
“olur öyle” dedi palyaço,
“herkes alçaktır biraz”
“otur ulan!” dedim, bağırdım ona
ben bazen bağırırım biraz
“rakı doldur!” dedim, “eksilmesin!”
ben bazen eksilirim biraz
aslında hepimiz eksilirmişiz biraz
bunu sonradan öğrendim
ben aslında her şeyi sonradan öğrendim
herkes herkesi sonradan öğrenirmiş
bunu da sonradan öğrendim
örneğin;
geçen gün bir kadınla seviştim
biraz değil çok seviştim
ya işte öyle palyaço
diyorum ki,
bunu da yeni öğrendim
sevişmek de eksilmekmiş biraz
v.
kim sevmezdi ki kuş ötüşlerini filan
“ben sevmezdim” dedim, “yalan”
dedi
bunu palyaço söyledi
palyaço söyledi, ben yazdım
yazmasam, alçak olacaktım
hem ben roman da yazdım biraz
bazen diyorum ki, palyaço,
sen olmasan ben ne yaparım
alçakça eksilirim belki biraz
her yağmur yağışında yerindi dibine girerim
hiçbir kadının kasıklarını öpemem belki
ya da unuturum sonradan öğrendiklerimi
biraz biraz anlıyorum ki,
yüzler eller, o terli vücutlar filan
her şey plastikmiş biraz
haydi sirtaki yapalım palyaço
rakı doldur, yine eksildik biraz
 
 
Yorum yapın

Yazan: 24/08/2013 in Muzik

 

Hepimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım

Turgut Uyar, ben 5-6 yaşlarındayken yaşama gözlerini yummuş..
 
Öyle kalınmış ki şiiri..Öyle derin..Kaç yaşımıza geldik hala içimizi titretir..
 
Çapkın bakışlı, hüzünlü duruşlu bir resim var ondan geriye hafızalarımızda..Bir de, her kalp sıkışıklığında cansuyu heceleri…TurgutUyar
 
Gelin  bugün, hep birlikte “göğe bakalım” ..Belki hepimiz birden sevinebiliriz…
 
Başka bir güzel adam, iyi şair Metin Altıok’un, Turgut Uyar için yazdığı şiirle kutlayalım, ölümsüz şairlerin yıldönümlerini…
 
İkisi de huzurla uyusun..
Silverland
-BÜYÜK SAAT
Duvarda bir büyük saat
Ki yaşama ayarlı
Turgut Ağabey bana hep
Yaşamdan söz açardı
Engin olmalı derdi yaşam
Yaşam engin olmalı

Duvarda bir büyük saat
Ki sevdaya ayarlı
Turgut Ağabey bana hep
Sevdadan söz açardı
Derin olmalı derdi sevda
Sevda derin olmalı

Duvarda bir büyük saat
Ki şiire ayarlı
Turgut Ağabey bana hep
Şiirden söz açardı
Kalın olmalı derdi şiir
Şiir kalın olmalı

Yel üfürdü su götürdü
Düne döndü gelen gün
Coşkusuyla acısıyla
Geçmişe sessizce gömüldü
Öldü Turgut Ağabey
Ve kamyon kumunu döktü

Metin Altıok

 
Yorum yapın

Yazan: 22/08/2013 in Muzik

 

Etiketler: , , , , , , , ,

In The Arms of Angel

Bu parçayı ne zaman duysam derin bir nefes alıp yüreğimin hafiflediğini hissediyorum. Belki de Sarah Mclachlan’ın sesindeki incelik belki de In The Arms of Angels parçasını City of Angel filmiyle bütünleştirmem. Bilemedim. Bilmek için de çaba sarf etmiyorum işin gerçeği. Sadece kendimize göre çılgın hayatlarımızın dışına çıkıp kanımızın yavaş akmasını sağlıyor. Belki Adem ve Havva gibi öze mi dönmek gerek!

Destina..

 
Yorum yapın

Yazan: 22/08/2013 in Muzik

 

Etiketler: , ,

Elmalı tart hayatımı kurtardı!

 

Çocukken, üzüm pazar tezgahına düşse beni bi hüzün kaplardı. Üzümün çıkması, tatlanması demek, kış geldi demekti. Denize girecek sayılı gün kaldı, kemiklerini ısıtan değil ruhunu terleten güneş gidecek demekti. Yaz bebeğiyim ya, o kışlıklar içimi sıkacak, şortlarıma özleyerek bakacağım günler gelecek, yazlıklarımı “Birkaç ay sonra görüşmek üzere” diye ağlaşa ağlaşa bazaya kaldıracağım demekti. Hele o yaz yeteri kadar kulaç atamadımsa, ayaklarım dağ tepe gezerken dikenlerden delik deşik olmadıysa, deniz gözlüğü yüzüme entegre olup yüzgeç çıkaramadımsa, sormayın derdimi! Büyük.. hem de ne büyük!

Ama geçen cumartesi bir şey oldu. Kaç gündür annemin elmalı tartı burnumda tarçın tarçın kokarken elimi apple pietaşın altına sokup anneme rezil olmadan bi tart yapmaya karar verdim. Anneme de tarifini sormadan kahraman olacağım ya, yemek kitapları, internetten falan tarifini bulurum ne de olsa diye hesap yapıyorum. Birkaç kitaptan tarife baktım, ı ıh. Keki kağıt gibi, elmalar rendelenmemiş böyle yarım ay yarım ay dizilmiş falan, hoşuma gitmedi. Çıktım balkona bi çiçeklerime su verdim. Hadi dedim, bir de internetten bakayım, elma yeşil miydi yoksa kırmızı mı? Bilgisayarı açmamla arkamda bi gümbürtü kopması bir oldu. Önce yağmur atıştırmaya başladı ama o damlaların her biri kafam kadar! Sonra bir rüzgar, bir fırtına.. Allahım, dedim. Beni kırmızı elma kurtardı! Ama bir yandan da öyle enteresan keyifli bir durum ki…

Evin içinde hava gayet güzel, cumartesi öğleden sonra, elimde kahve fincanım, pencereden fırtınayla mücadelede 10-0 yenik ağaççıkları seyrediyorum. Sütlaç’ın aklı uçmuş cama vuran dolulardan, eteğimin altına saklanıp duruyor… Telefonda ablamla vırvır dırdır atmosferde yaşanan son olayları ve küresel ısınmanın sonuçları ekseninde doğanın insanlıktan öcü üzerine konuşuyoruz. Bir yandan Joy Fm’de mırıl mırıl bir şeyler mırıldanıyor…

Birden farkettim ki, yağmur bana dokunmadı. Hatta toprak kokusu ve birden bire gelen o serinlik hoşuma bile gitti. Gri bulutları özlemiş miyim neyim…yagmur 2

Evet, dedim. Bu yaz iyi geçmiş, çok şükür! Demek ki bedenimi doyuracak kadar yüzmüşüm, dağda bayırda enerjimi atmışım, tazelenmişim.

Bu yaz güzel geçmiş ki, merserizelerimle çoraplarım bana tuzak gibi gözükmüyor. Ne mutlu!

Bu durum ne kadar sürdü derseniz, birkaç saat.

Zira pazar sabahı bir kalktık, cascavlak güneş yatak odasını tutuşturmaya çalışıyor yine, yüzümü yıkamak için duştayım.

Welcome to Izmir! 🙂

(Bu arada bir süreliğine elmalı tart sevdamdan vaz mı geçmeliyim yoksa üzerine mi gitmeliyim, bilemedim. Tartın üzerine yapmaya çalıştığım süsleme çalışmasından sonra tart yerine baton ekmek yapımında daha becerikli olabileceğim tavsiyeleri aldım:( Biri bir el atıversin şu işe rica ederim)

Diardi

 
Yorum yapın

Yazan: 21/08/2013 in Muzik

 

Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , ,