Başka bir şehrin sabahından, başka bir dilde…
Gelsin bahar yağmurları!
Başka bir şehrin sabahından, başka bir dilde…
Gelsin bahar yağmurları!
Yağmurda en çok giden şarkıları seçmiştik geçenlerde.. Yumeji’s Theme’i atlamışız. Hoş, bu havaya en çok giden film de In The Mood For Love olurdu ya.. Bir sırrın yağmurla yıkanışı, zerafetle salınan bir kadının ağlayışı gibi.. Çok yavaş, telaşsız.. Yarın yok gibi.. Söze hacet yok.. Müzik durumu olduğu gibi anlatıyor, iyi dinle…
Silverland
Çocukken, üzüm pazar tezgahına düşse beni bi hüzün kaplardı. Üzümün çıkması, tatlanması demek, kış geldi demekti. Denize girecek sayılı gün kaldı, kemiklerini ısıtan değil ruhunu terleten güneş gidecek demekti. Yaz bebeğiyim ya, o kışlıklar içimi sıkacak, şortlarıma özleyerek bakacağım günler gelecek, yazlıklarımı “Birkaç ay sonra görüşmek üzere” diye ağlaşa ağlaşa bazaya kaldıracağım demekti. Hele o yaz yeteri kadar kulaç atamadımsa, ayaklarım dağ tepe gezerken dikenlerden delik deşik olmadıysa, deniz gözlüğü yüzüme entegre olup yüzgeç çıkaramadımsa, sormayın derdimi! Büyük.. hem de ne büyük!
Ama geçen cumartesi bir şey oldu. Kaç gündür annemin elmalı tartı burnumda tarçın tarçın kokarken elimi taşın altına sokup anneme rezil olmadan bi tart yapmaya karar verdim. Anneme de tarifini sormadan kahraman olacağım ya, yemek kitapları, internetten falan tarifini bulurum ne de olsa diye hesap yapıyorum. Birkaç kitaptan tarife baktım, ı ıh. Keki kağıt gibi, elmalar rendelenmemiş böyle yarım ay yarım ay dizilmiş falan, hoşuma gitmedi. Çıktım balkona bi çiçeklerime su verdim. Hadi dedim, bir de internetten bakayım, elma yeşil miydi yoksa kırmızı mı? Bilgisayarı açmamla arkamda bi gümbürtü kopması bir oldu. Önce yağmur atıştırmaya başladı ama o damlaların her biri kafam kadar! Sonra bir rüzgar, bir fırtına.. Allahım, dedim. Beni kırmızı elma kurtardı! Ama bir yandan da öyle enteresan keyifli bir durum ki…
Evin içinde hava gayet güzel, cumartesi öğleden sonra, elimde kahve fincanım, pencereden fırtınayla mücadelede 10-0 yenik ağaççıkları seyrediyorum. Sütlaç’ın aklı uçmuş cama vuran dolulardan, eteğimin altına saklanıp duruyor… Telefonda ablamla vırvır dırdır atmosferde yaşanan son olayları ve küresel ısınmanın sonuçları ekseninde doğanın insanlıktan öcü üzerine konuşuyoruz. Bir yandan Joy Fm’de mırıl mırıl bir şeyler mırıldanıyor…
Birden farkettim ki, yağmur bana dokunmadı. Hatta toprak kokusu ve birden bire gelen o serinlik hoşuma bile gitti. Gri bulutları özlemiş miyim neyim…
Evet, dedim. Bu yaz iyi geçmiş, çok şükür! Demek ki bedenimi doyuracak kadar yüzmüşüm, dağda bayırda enerjimi atmışım, tazelenmişim.
Bu yaz güzel geçmiş ki, merserizelerimle çoraplarım bana tuzak gibi gözükmüyor. Ne mutlu!
Bu durum ne kadar sürdü derseniz, birkaç saat.
Zira pazar sabahı bir kalktık, cascavlak güneş yatak odasını tutuşturmaya çalışıyor yine, yüzümü yıkamak için duştayım.
Welcome to Izmir! 🙂
Diardi
Yaz geldi derken bir anda Kasım ayına dönüşen İZMİR HAVALARINA GELSİN…
Silverland
Bertuğ Cemil – Yağmur
Bak başladı işte yağmur.. Hafifleyecek birazdan için merak etme. Taze bir toprak kokusu birazdan onun kokusunu hatırlatacak, burnunun direği sızlayacak. Sonra aydınlanacak gökyüzü ve gerçekten yükselecek bulutlar. “Bitti” diyecek ve gülümseyeceksin. Geçti, gitti kötü günler…
— diardi