Ray Manzarek – The Story of Riders on the Storm
The Doors efsanesinin kurucularından Raymond Daniel Manczarek (sonradan soyadını Manzarek olarak değiştirdi) safra kanseri tedavisi gördüğü Almanya’da 74 yaşında hayata gözlerini yumdu.
Toprağa karışan büyük müzik dehalarındandı.. Sayesinde dünya güzelleşti. Şimdi de Jim Morrison ile beraber diğer tarafa da el atacaklarına eminim.
Ruh bilimciler de boş durmadılar, anne karnındaki bebeğin, henüz 20 haftalık iken acıyı duyabildiğini duyurdular. Acı’nın tanımını da şöyle yaptılar; Organizmayı, bulunduğu konum ve durumu terk etmeye, çare bulmaya, değişmeye zorlayan bir OLUMSUZLUKTUR.
Tüm canlılara ait, beynelmilel bir his acı; İngilizcesi “pain”, Latincesi “poena”. Eski felsefe yazılarında, mitolojide “iki ucu kapanmayan bir eğri” olarak tarif edildiği de olmuş.
İnsan bunları okuyunca, “Vayyy beee” diyor, bu acı neymiş anasını sattığımın, süründürerek öldürür bu insanı. Üstelik, bütün dillerde bir adı, bir şarkısı var meretin..Boş yere mi yazılmış çizilmiş..Yok yok öldürür bu adamı..
Ve dönelim bu sabaha; Tam bunları düşünürken, bugün, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK ), son 3 yılın “Ölüm Nedeni İstatistikleri”ni açıkladı.
Tabii şu yukarıda okumuş olduğunuz acı tanımı ve haritası mevzuu nedeniyle, çok şahane (!) ölüm sebepleri bekliyordum ki (bunda geçmişteki haberciliğin payı olduğu kadar, bari araba çarpacaksa Jaguar çarpsın espiri anlayışını taşıyan bir milletin kanı da etkiliJ) sonuçlar beni hayal kırıklığına uğrattı..
İnanmazsınız, öyle eften püften sebeplerle ölüyormuşuz ki sevgili okuyucu…Ah benim yalnız ve zavallı ülkem insanı dedim yemin ki…Hiç şanımıza yakışmaz.. Son 3 yılda bizim insanımız en çok dolaşım sistemi hastalıkları ve kötü huylu tümörlerden ölmüş yahu. Üstelik doğrudan acıdan,aşktan ölen, kafası çok çalıştığı için soluğu kesilen, zeka krizinden giden tek 1 kişi bile yok!!!
O kadar yazılıp çiziliyor, şarkılar türküler ,romanlar, resimler,filmler..E ne oluyor bu yana yakıla anlattığımız masallar? Öldürmüyor? Çünkü “yaşatıyor”… Bunlar bizi bu dünyada, eskilerin tabiri ile “eğliyor” (oyalıyor, avutuyor, hoş tutuyor)
Marazi konuların tümü, zamanla ya da farklı yöntemlerle bir süre sonra “kendini eğleme sanatına”dönüşebiliyor. Ya kendimizi, ya başkasını eğliyoruz..
Kimi şiir, şarkı yazarak eğliyor kendini, kimi bunları dinleyerek, okuyarak.
Kendimiz çalıp kendimiz oynuyoruz yani..Yarattığımız “gün” ile var oluyoruz, “dün” ile var oluyoruz.
Diyeceğim o ki; hayat akıp gidiyor sevgili okuyucu…Taşıyabilene…Hiç bir şey hissetmemektense acıyı hissetmeyi yeğleyenlere…
Gökte yıldızların var olduğunu bilmek yüreğime ışık saçıyor. Bulutlar kapatsa da ayı, bir yolunu bulup aradan ışığını süzüyor geceme. Bunu bilmek umarsız kılıyor. Geceye ışık olmak ölüme direnmek gibi belki. O yüzden ben yeni bir isim verdim kendime…
DESTİNA
Dün gece sen uyurken
İsmini fısıldadım Ve hayvanların korkunç Öykülerini anlattım
Dün gece sen uyurken Çiçeklere su verdim Ve insanların korkunç Öykülerini anlattım onlara
Dün gece sen uyurken Yüreğim bir yıldız gibi bağlandı sana İşte bu yüzden sırf bu yüzden Yeni bir isim verdim sana DESTİNA
Sen öyle umarsız uyusan da bir köşede İşte bu yüzden sırf bu yüzden Yaşamdan çok ölüme yakın olduğun için Seni bu denli yıktıkları için
Bir dönem bana söylendiğinde en fazla sinirlendiğim cümle, “Gelip göremiyorum, içim kaldırmıyor..”du. Çok uzun süren hastalıkların ardından yakınını kaybedenler beni daha iyi anlayacaklardır. Bugünlerde her an kor alev yutmuş hissi veren şehit haberlerini okumayı, haberlerde izlemeyi “içi kaldırmayanlar” gazete almayı da kesti, ana haber bültenlerini takip etmeyi de. Bir yerlerde her gün evlere meteor düşüyor, “içi kaldırmayanlar” yaşananları görmezden gelip hayatın çekilebilir kısımlarının sığ sularında yüzmeyi tercih ediyor. Ama farkında olmadıkları bir şey var, o meteor her gün daha yakınlarına düşüyor, daha fazla evden feryatlar yükseliyor. Artık şehit fotoğrafı ve al bayrak asılı olmayan sokak kalmayan ülkemin sınırlarında birileri hala kısır hesaplar peşinde koşuyor, biçarelerin elinden hiçbir şey gelmiyor.
Türkiye’nin en güzel buğulu sesi Esmeray 2002 yılında hayata gözlerini yumdu ama bence hala “Gel Teskere”den daha iyi bir şarkı yapılamadı Mehmetçikleri beklerden söylenecek. Birileri değiştirdikleri gündemler ile bugünleri unutacak belki ama ateş düşen evlerde bu türkü uzun yıllar dinlenemeyecek. Asla unutmayacaklardan hiç unutmaması gerekenlere gelsin…
Belgesel yönetmenleri Mehmet Binay ve Caner Alper tarafından, arkadaşları Ahmet Yıldız’ın gay olduğunu açıklaması nedeniyle katledilişinden yola çıkılarak çekilen film Zenne, sabahın bu saatinde beni bunları yazmaya itti. Kerem Can, Erkan Avcı, Giovanni Armaneh, Rüçhan Çalışkur, Tolga Tekin ve Tilbe Saran gibi oyunculukları ile bende aynı anda samimiyet, şok, iç ezilmesi ve öfke yaratan ekip 48’inci Uluslararası Altın Portakal Film Festivali’nden “En İyi İlk Film”, “En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu”, “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu” ödülleri ile döndü. Festival öncesi dağıtımı için başvuru bile yapamayan ekibin emeği, 2012 yılı Ocak ayından itibaren 50’den fazla sinemada gösterime girdi.
Cinsellik ve şiddet içermeyen bir çerçevede, bana insanlık, dürüstlük, aile, muhafazakarlık, kültür, doğu-batı ve askerlik gibi kavramları tekrar tekrar düşündüren film, bugünlerde Kablolu TV sinema kanallarında… Yönetmenlerinin özellikle öğrenciler ve ailelerinin birlikte izleyebilmeleri için büyük çaba gösterdikleri ve bence de çok başarılı olan filmi izleyin. Ve kafanızdaki taşlar bir kere daha sizde Vertigo etkisi yaratsın…
15 Temmuz 2008’den bu yana Ahmet Yıldız’ın davasında bir gelişme yok.
Wristcutters: A Love Story (Bilek Kesenler: Bir Aşk Hikayesi): Rutin bir günde kahramanımızın intiharıyla iç karartıcı şekilde başlayan film, giderek umut verici, iyimser havayla devam ediyor.
Filmin büyük kısmı, kahramanımız Zia’nın ölümüyle, yaşamına kendi elleriyle son verenlerin yaşadığı yerde geçiyor.
Filmin müzikleri de film içindeki kullanımı da oldukça yerinde. Parçalardan bazıları, solisti intihar eden Joy Division’dan ”Love will tear us apart again”, Gogol Bordello şarkıları ve plaktan dinlenen Tom Waits’e ait çoğu şarkısı gibi şarabi ”Dead and Lovely”… Tom Waits, ayrıca filmde önemli ve kendine yakışan bir role sahip. İntiharla başlayan bir filmin, kötü hissettiğim zamanlarda bu durumu tersine çevirme gücüne sahip olabileceğini, bu filmi izleyene kadar düşünemezdim. — Totoro