Kimi zaman hiç bir şey yokken ortada bir anda dünya tepe taklak olmaya niyetlenir. Sonra etrafındakilerin sesi ve nefesi ile umut bulacağım derken bir kez daha tepe taklak olursun.
Aklına ergenlikte yazdığın şiirin dizeleri gelir.
“Daha ana karnında anladın
Herkes tek gelir dedin
İstisnalar ya ikizlerdi
ya da mükemmeller”
Sonra içindeki sancı, yara artık o her ne ise vücudunda sanki onmak nedir bilmeyen bir yara gibi sızlar durur.Yine de bilirsin içten içe. Bir gün her şey yoluna girecek ve seninle kahkahaları paylaşanlar yine paylaşacaklar kahkahaları… Ne de olsa iyi günde… ve pek tabii iyi bir günde gülmektir esas olan….Biliyorum, insan yaz günü yalnızlık çekmez. Partilerde kaçamaklarda, kısa kollu günlerde ya da ramazanda yalnızlık çekmez. İnsan her daim yalnızdır da bir türlü yalnız olduğunu kabul etmek istemez. Sözüm kendime, başkasına zerre kadar ucu dokunuyorsa yalnızlığımda boğulayım!
Not: Gezi Parkı eylemleriyle yalnız olmadığını sanan, Çok yalnızım be atam diye bağıran siyasi gündeme gönderme niteliği taşımayan, sürrealist bireysel bir pazartesi iç konuşmasından başka bir tezahürü yoktur metnin; şu altında her şey çoktan söylenmiş gökkubedeki yankısında
Etrafımdaki herkes belli bir yaş aralığında dağılınca ortak dilden daha kolay ortak müziği bulmak. Kimi zaman serenatlar yaparken hatta içindeyken Sertab Erener’in çıkış şarkısı gibi hissederiz çoğunlukla. Neydi o hatırlar mısınız?
Sonra aradan zaman geçer bir süre sonra iki kişinin ilişkisi nihayete erince birbirlerine genelde yine benzer nidalarla yaklaşırdı etrafındakiler. Günümüzde bu şarkı türüne “Atarlı / Giderli” ya da “Demet Akalın” tarzı şarkılar deniyor. Bu şarkıların atası işte “ayar veren” ilk popüler kültür şarkımız!. Gerçi o da bir dönem klipten anlaşılacağı üzere askeri vesayet altındaymış. İleri demokrasiye geçince atardaki çeşitlilik arttı.
Sonrasında geçmişinize bakar ve sorgularsınız bir an. Gerçekten bütün bu çevreden gelip geçtikten sonra bu ana ya da bu davranışa mı dönüştürdü hayat beni diye. Nutkunuz tutulur. Kişisel normalleşme süreciniz proses hatası nedeniyle hasarlı gerçekleşmiştir. Her şey size “normal” görünür.
Bu hastalıklı bir durumdur. İster istemez ilk çıkışlarını lüks semtlerin evden bozma polikliniklerinde yapan Türk Psikiyatrlar Derneğinin üyelerinden birinin kapısını çalarsınız. Ağzınızdaki lakırdı artık itiraf karinesi taşır, masumiyetini yitirmiştir.
Doktor noktayı koyacaktır. Her durumda yapılacak en iyi ikinci şeyi yapıp sizi başından atacak ve kendisi de sürekli yakındığı sevgilisinin yanında alacaktır soluğu. Psikiyatr bile olsa gidecek bir evi kaçacak bir deliği ve hatta düzenlenmesi gereken bir hayatı vardır. Bütün gün “arabeskten olma, batıdan prematüre doğma bu şarkı tadında hikayelerden sonra kulaklarını temizlemek isteyecek ve pek tabi ki güne Wagner’den bir eser ile son verecektir. Ta ki ertesi gün aynı kakafoniye başka bir yerden bakmayı öğrenene kadar. Tabii “Wagner ile Magner ile bu iş olmaz, ömür boyu sürecek bir uğraş bulmak lazım. En münasip yeri nerededir bu ömür boyu sürecek uğraşın? Bilen var mıdır acep?” cümlesi ile durumu kronikleşene kadar.
Kızartma yemem, fast food ayda bir anca.
Zeytinyağı favorimdir, tereyağlı pilav aramam.
Kola içmem, çay aklıma gelmez, günde bir Türk kahvesi şifa olsa gerek.
Öğle yemeği üzerine ilki olmak üzere günde 3 sigara kimseye komaz…
Sefertası hareketinin öncüsüyüm!
Meyvemi yerim, çok az tuz kullanırım, tatlı sevmem.
“Ciğerim yanıyo doktor bey!” diye dayandım kapısına,
“Ciğerin değil miden o” dedi.
Hala nedenini anlayamadım..